23 Eylül 2020

Feneryolu Cinayetleri - Gencoy Sümer


Uzun süredir ara verdiğim polisiyeye dönmenin şerefine kitap kapağına içerikle ilişkili süsleme yaptım. Müessese hiçbir çabadan, emekten kaçınmıyor görüldüğü gibi :)

Çok iyi geldi polisiye, bir süre böyle gidebilirim diye düşünüyorum. Hoş, hayatımız olmuş olay yeri ama çivi çiviyi söküyor mu ne, iyi geliyor sonuçta. 

Feneryolu Cinayetleri, kapalı oda polisiyesinden az köşk bahçesine kadar açılmış, çok hoş, klasik polisiye özellikleri taşıyan bir kitap. Konusuna gelince...

Güzeller güzeli sinema oyuncusu Piraye Biricik'in intiharının üzerinden 13 yıl geçtikten sonra özel dedektifimiz Kerim Ülkü'ye yazılan bir mektup dosyanın tekrar açılmasına neden olur. Üzerinden uzun yıllar geçse de Piraye Biricik olayı, o günleri yaşayanların hafızalarından silinebilecek gibi değildir zaten. 

Özel dedektifimiz Kerim Ülkü'ye eşlik eden Dr. Watson yardımcı rolündeki Faruk Arman, Piraye'nin sır intiharını marifetle çözmeye uğraşırken, son dakikaya kadar bize ipucu vermeyerek sağ olsunlar heyecanımızı da diri tutmayı başarıyorlar. 

18 Eylül 2020

Mahcubiyet ve Haysiyet - Dag Solstad

Kısacık ama içime dokunan bir kitap okudum: Mahcubiyet ve Haysiyet

Elli yaşını geçmiş edebiyat öğretmeni Elias Rukla, Norveç'in Başkenti Oslo'da bir lisede 25 yıldır edebiyat öğretmenliği yapmaktadır. Gençliğinde "kelimelerle anlatılamaz" bir güzelliğe sahip eşi Eva Linde şimdilerde zarif hatlarını yitirmiş, biraz da şişmanlamıştır. Üvey kızı Camillia ise 18 yaşını doldurunca evden ayrılmış, kendi hayatını kurmuştur. Yakın arkadaşı Johan ise şimdi çok uzaklardadır. 

Rukla, belli bir rutin ve durağanlık içinde yaşamını sürdürmekte, müfredatın belirlediği edebiyat eserlerini öğrencileriyle birlikte irdelemekte ve dışardan bakıldığında her şey seyrinde gözükmektedir. 

Diğerlerinden farklı olmayan bir sabah işine giden ve derste Henrik İbsen'in "Yaban Ördeği" oyununu işleyen Rukla, belki de yılların getirdiği bir patlama yaşar; hayatı geri dönülemez biçimde değişir. 

Dag Solstad ustalıklı biçimde "kendini okula ve evine hapsetmiş", toplum dışı ve yenik bir adam olan Elias Rukla portresini çiziyor. Rukla, yenilmiştir çünkü bir çağ kapanmış ve beraberinde Elias'ı da götürmüştür. 

“Çok iyi eğitim almış yetişkin bir adam, 25 yıldır masrafları kamu tarafından karşılanmak suretiyle bu sınıfta oturuyor ve öğrencilerin sıkılıp sıkılmadıklarını dikkate almaksızın ortak kültür mirasımıza ait edebi eserlerin bir bölümünü ders olarak işliyordu”

Mahcubiyet ve Haysiyet/Dag Solstad

Çeviren: Banu Gürsaler Syvertsen

Yapı Kredi Yayınları, 106 s.

 

13 Eylül 2020

Moskova'da Bir Beyefendi - Amor Towles


Moskova'da Bir Beyefendi, okurken onunla ilgilenmediğim için minnoş kızım Leyla'nın pek yüz vermediği ve hatta resmen tavır koyduğu benimse çok sevdiğim bir kitap oldu. 

550 sayfalık hacmine bakıp da ürkmemek lazım su gibi akıp geçiyor. 

Kont Aleksandr İlyiç Rostov, beş yıl önce yazdığı bir şiir yüzünden 1922 yılında suçlu bulunarak Moskova'da bir otelde ömür boyu göz hapsinde tutulma cezası alır. "İnsanın içinde bulunduğu koşullara hükmetmesi" gerektiğini düşünen Kont, aldığı bu ceza karşısında gözyaşı döküp yaşamının geri kalanını kahretmekle geçirmek yerine, içinde bulunduğu koşullara uyum sağlayarak kendine otelin sınırları içinde yeniden bir hayat kurar. 

Moskova'nın ve belki de Rusya'nın en ünlü oteli Metropol, Kont'un renkli kişiliği, aylak entellektüelliği ile dalga geçme beceresi, yemek, içkiler, giyim-kuşam ve akla gelebilecek her konudaki incelikli zevkleri ile büyür büyür ve onun ülkesi olur. 

Elbette Kont eski düzeni temsil eden aristokrasinin bir temsilcisi olarak geçen zamanın, değişen koşulların farkındadır. Çarlık Rejimi'nin yıkılmasına Sovyetler'in kuruluşuna tanıklık etmiş ve hala da değişen dünyayı gün gün izlemektedir. Geldiği sınıfa, aldığı eğitime ters gelen birçok değişim Kont'un alaycı eleştirilerinin hedefi olsa da bir yandan da koşullara uyum sağlamanın, hayatta kalmanın, hayattan keyif almanın ilmini öğretir bize. 

Otelin koridorlarında, yemek salonlarında, odalarda kimi zaman eşsiz güzellikte bir aktris çıkar karşısına kimi zamansa geçmişten gelen bir dostu ile gençliğine, anılarına gider. Bir bakmışsın ülkenin en önemli otelinde küçük bir kız çocuğunun peşine takılıp gizli gizli üst düzey toplantıları izler Kont, kimi zamansa mutfakta en güzel menüyü çıkarmaya çalışan aşçıbaşına akıl verir. 

Adım adım içinde bulunduğu koşullara hükmetmeyi başaran Kont'u izlerken, biz de onun keyifli hikayesine şahit olur kendimizi şanslı hissederiz.

07 Eylül 2020

Gözlerindeki Sır - El Secreto De Sus Ojos (2009)


Cumartesi günü Netflix'e yeni düşen "Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum"u izledim. Daha doğrusu izleyemedim. Başrolündeki şirin kadına rağmen sevmedim, beğenmedim, sonunu da getiremedim. 

Pazar günü ise isabetli bir seçim yaparak, 2009 yapımı başrollerinde harika Ricardo Darin ve bence büyüleyici Soledad Villamil'in oynadığı polisiye-gerilim türündeki Gözlerindeki Sır'ı izledim. Arjantin-İspanya ortak yapımı film, adalet kavramına odaklanarak yargı sistemi, suç-suçlu ilişkisini, devletin karanlık ilişkilerini (esasen faşist bir yönetim biçimi altında adaleti) sorguluyor. 

Arjantin bazı açılardan bize çok benziyor. (Örnek çok da en bilineni 1976-83 yılları arasında ülkenin yönetimine el koyan askeri rejim sırasında kaybolan/kaybedilen çocukları için 43 yıldır Devlet Başkanlığı Sarayı önünde toplanan Plaza de Mayo anneleri gibi...)

Filmin konusu...

1999 yılında artık emekli olmuş eski savcılık müfettişi Benjamin Esposito, 1974 yılındaki bir tecavüz-cinayet davasını zihninde ve duygularında bir türlü kapatamaz ve bununla ilgili bir roman yazmaya karar verir. Davayı aklından atamayan tek kişi Benjamin de değildir üstelik. Cinayet-tecavüze kurban giden gencecik kadının kocası,  o dönem birlikte çalıştıkları arkadaşları için de bu dava hayatlarında bir dönüm noktasıdır çünkü adalet tecelli etmemiştir. 

Böyle kabaca anlatılınca filmin inceliklerini sezmek çok zor oluyor, ancak filmin çok usta işi olduğunu söyleyebilirim. Zamanında da kazanılmadık ödül bırakmamış zaten. 

Filmin çok etkileyici sahneleri var: 

Stadyum sahnesi bunlardan biri... Bir diğeri başkahramanın "korkuyorum" notu... bir başkası asansör sahnesi... enfes... ipucu vermeden bunları anlatmak çok zor vesselam, izlemediyseniz izleyin.