Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerine etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerine etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

04 Nisan 2021

Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerine - Olga Tokarczuk




Janina, Polonya'nın ücra bir köyünde bekçilik, öğretmenlik ve çevirmenlik yaparak yaşamını sürdürmektedir. Hayatında pek az insana yer vardır. Hayvanlar ve astroloji insanlardan çok daha fazla yer kaplar. Janina'nın verdiği isimle komşusu Koca Ayak'ın ölü bulunması, bu ıssız ve sakin yerin iklimini bir anda değiştirir. Bu gizemli cinayet sonrasında gelen olayların sadece habercisidir.  

Kitabın olay örgüsünü kısaca özetlemeye çalıştım. Ama kitap çok çok daha fazlası... 

İnsanlar uzun süredir dünyanın efendisi olduklarını düşünüyorlar. Tek tanrılı dinler de sonraki yüzyıllarda gelişen hümanizm de içinde bulunduğumuz postmodern zamanlar da adeta insanın konfor alanının genişletilmesi için birbiriyle yarışıyor. İcatlar, teknoloji insanlığın refahı için seferber. Hayvanlar zaten çoktaan insanlara yararlı olanlar ya da olmayanlar olarak kategorileştirilmiş durumda. Bu uzun bir süredir böyle elbette. Ancak bütün bu çaba, enerji ve seferberlik halinin sonucu insanlar açısından bakıldığın bile koca bir sıfır. 

İnsanlar kendi elleriyle yarattıkları bu dünyada mutsuz, umutsuz, eşitsiz. En temel açlık, yoksulluk sorununu çözmekten bile aciz şu anda. 

Bütün bunların kitapla ilgisi mi ne? 

Kitap aslında bize sayfalar boyunca çok temel bir şeyi anlatmaya çalışıyor. Esasında tıpkı hayvanlar, bitkiler ve diğer canlılar gibi doğanın bir parçası olan insan bunu bir süredir unuttu. İnsan, doğanın da hayvanların da birbirinin de efendisi olarak görmeye başladı kendini. Ve bu düşünce insanın sonunu getirdi. 

Konusu itibariyle kitabı, sakinlikle esenlikle okumamın mümkün olmadığını biliyordum. İnsanların, kendilerince kendilerinden zayıf gördükleri çocuklara, hayvanlara , engellilere, kadınlara davranış biçimini tartışmaya konuşmaya gerek yok. Günlük hayatta sık sık hayvanları sevdiğiniz, onlara isimler verdiğiniz, onlara "kızım" "oğlum" dediğiniz için yadırganan "kadınlardansanız", sizin de sakin bir okuma gerçekleştirmeniz mümkün değil. Ava meraklı bir grup insanı dinlerken midenizin bulanmasını engelleyemiyorsanız yine sakin olmanız mümkün değil. Zavallı biçimde kendini tertemiz, her tür börtü böceği, kediyi köpeği pis zanneden insanlara şahit oluyorsanız yine kitabı okurken sakin olmanız mümkün değil. Zulümleri sessiz bir tefekkürle karşılayıp kadere bağlayanlara şahit oluyorsanız, yine sakin kalmanız mümkün değil. 

Ama her zulmün bir sonu var. Doğa payını geri alıyor. Bunu bazen gözle görülmeyecek kadar küçük canlılarla bazen değişen iklimler yoluyla bazen kıtlıkla bir denge oluşuncaya kadar sürdürecek. 

Kitabı okurken yaşadığım didişmelere rağmen karanlık, gizemli yer yer polisiye tatlar bırakan okuma zevkini bir tarafa koyuyorum. Yer yer mizaha da başvuran satırlardan sonsuz keyif aldım. Evet ben belki şu an bir Janina değilim ama iyi bir adayım! O yüzden Janina'nın duygularını, olayları yargılayış biçimini ve içimdeki paralellikleri irkilerek okudum. 

Son bir not. Daha önce Olga Tokarczuk'un Koşucular kitabını okumaya çalışmış, ancak ilerleyememiştim. Bu okumadan sonra belki bir şans daha veririm. Ama diğer kitaplarını kesinlikle alacağım. 

Bunlar da kitaptan: 

"Hayvanlar yaşadıkları ülke hakkında gerçekleri gösterir"

"Doğanın bakış açısına göre, hiçbir yaratık yararlı ya da yararsız değildir. Bu insanlar tarafından yapılan aptalca bir ayrımcılıktır"

Kitaptaki rahibin ağzından dinlediğimiz ancak internetten toplanan av papazlarına ait gerçek bir vaazdan: 

"Hayvanlara insanmış gibi davranmak yanlıştır. Günahtır. Tanrı hayvanlara, insanların hizmetinde, daha alt bir sınıf vermiştir"