kitaptan uyarlanan filmler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitaptan uyarlanan filmler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

01 Ağustos 2020

Toskana Güneşi'nin Altında - Kadınların Evrensel Yanlışları

İyi hissettiren filmler diye bir kategori var (ihtiyaca binaen hemen ekliyorum) Bu kategorideki filmlerin çoğu güldürüyor, eğlendiriyor ama isteyene hayat dersi de çok. Mutluluk ve anlam meyvelerinden sabırla bal toplayan kadınlar seviyor bu filmleri, ademoğulları dudak büküyor. 

Sevgili arkadaşım Yamicka tavsiye etti orijinal adı Under The Tuscan Sun olan filmi bana; yanıltmaz, izlemeden de biliyordum. Niyeyse Toskana Güneşi Altında demek varken, Kızgın Güneş diye çevrilmiş. 

İtalya ışığı, güneşi, kırları, eski bir İtalyan evi, kadeh kadeh şarap, her boy ve çeşitten hoş İtalyan erkekleri ve kadınları, bol bol kahkaha eşliğinde müsadenizle filmin konusuna geçiyorum. 


Frances Mayes, 35 yaşlarında oldukça başarılı bir eleştirmen ve yazardır. Düzen kurulmuş, hayat 
mutlulukla akmaktadır. Frances bir tesadüf eseri kocasının onu aldattığını öğrenir, dünyası başına yıkılır. Aldatılmış, boşanmış, birlikte oturdukları evi de boşanırken eski kocasına kaptırmış Frances, derin bir depresyona sürüklenirken yakın arkadaşı Patti'nin bunu fark etmesi ve onu bir İtalya tatiline zorlamasıyla olaylar gelişmeye başlar. 

Frances, İtalya tatiline ayaklarını sürüyerek depresyonunu da alıp gider. Ancak ani bir kararla İtalya'da eski bir kır evi satın alarak kalmaya karar verir. Hayatta kalp acısının geçmesini beklerken yapılacak en iyi şeyi yapar, evi baştan aşağı yeniler, hummalı bir çalışmanın içine girer. Ama farkındadır ki, bir evi ev yapan dört duvar değildir. Hayatı paylaşacağı bir soluk arar. Tabi İtalya'da olduğumuzun da altını çizerek, bu soluğun cama üflenmesiyle bir müddet sonra yok olmasının kaçınılmaz olduğunun da altını çizmek gerekir. 




Patti'nin yanına gelmesi, yaşadığı yerdeki insanlarla arkadaşlıklar geliştirmesi, aşklara-mutluluklara tanık olması Frances'e aile kavramını, mutluluğu yeniden düşündürtür, adeta içinden bir ses demektedir ki, sen gideceğin yolu yürümeye başla, hiç ummadığında illa seninle yürümek isteyen çıkacaktır. 

Neşeli, coşkun karakterli İtalyanların boy gösterdiği, Amerikalı kadın bir yazarın başrolde oynadığı bir filmi izleyen Türkiye'den bir kadının, biz kadınların evrensel yanlışlarını görüp de bununla eğlenmemesi mümkün değil. E kendin yaşayınca gülmüyorsun... doğru söze ne denir.  

Son bir hoşluk: Film, Amerikalı yazar Frances Mayes'in "Toskana Güneşi Altında: Evde, İtalya'da" isimli anılarından derlenerek Audrey Wells tarafından beyazperdeye taşınmış. 

25 Temmuz 2020

Edebiyat ve Patates Turtası Derneği

Hep birlikte zor bir hafta geçirdik. Artık konuşmak bile istemediğim şeyler. Böyle durumlarda yüreğimi sakin bir yere dinlenmeye çekemediğimden, dışardan görüntüm habire konuşup hop oturan hop kalkan bir insan. (Asıl konuların üzerinden atlamak için herhalde) Hepimizin böyle içiyle dışını ters köşe yapan tepkileri vardır eminim. En nihayetinde hafta bitip işten kendimi sığınağa atınca, içinde küçük, sıcak insan öyküleri olan, iyilik barındıran filmler izlemek, kitaplar okumak bir nebze olsun umut tazeliyor, diyorsun ki bunu da bir insanoğlu hayal etti, senaryoyu yazdı; tüm insanlık umutsuz vaka değil.  

İsmine bakıp bakıp bu da herhalde tebessüm garantili bir film diye izlemeye karar verdiğim "Edebiyat ve Patates Turtası Derneği (orijinal isim "The Guernsey Literary and Potato Peel Pie Society"), sıcak, dostluğun, arkadaşlığın, aşkın ve edebiyatın başrollerde yer aldığı bir yapım.  



Yavaş yavaş tanınmaya başlayan ve öncesinde yazdığı birkaç kitabı beğeni toplayan özgür ruhlu yazar Juliet, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin işgal ettiği Manş Denizi kıyısındaki Guernsey Adası'nda yaşayan ve filmin adındaki gibi bir edebiyat derneği kuran insanlarla iletişime geçer. 

Derneği ve dahası üyelerini merak eden Juliet, tası tarağı toplayıp adaya gitmeye karar verir. Ada sakinleri ve dernek üyeleriyle başta bana aşırı teklifsiz gelen bir ilişki kurmaya başlayan ve binlerce sorusuyla herkesi canından bezdiren Juliet, aslında derin bir yaraya parmak basmaktadır. Bu sebeple başlangıçta -anlaşılabileceği üzere- pek hoş karşılanmaz. Ama Juliet'in de savaş nedeniyle benzer ıstırapları vardır ve dernek üyeleriyle kısa zamanda sıkı bir bağ oluşturur. Bu bağ, hem onların hem de Juliet'in hayatını geri dönülmez biçimde değiştirecektir. 



Mary Ann Shaffer ve Annie Barrows'un aynı isimli kitabından uyarlanan filmde, insani dramların yaşandığı, kötülüğün egemen olduğu, herkesin aç ve savunmasız olduğu bir ortamda dostluğun ve kitapların insanları bir araya getirme gücü ve hayatta kalma azmi yaratması konu ediliyor. Filmin bir kahramanının ağzından söylemek gerekirse, 

"Hepimiz açtık, ama asıl aç olduğumuz konu: arkadaşlık, başka insanlarla birlikte olmak ve paylaşmaya açlığımızdı"

17 Temmuz 2020

Deli ve Dahi - Kelimelerin Bize Anlattıkları

Kelimelerle anlaşıyoruz. Bildiklerimizi kelimelerle aktarıyoruz. Duygularımızı, düşüncelerimizi, öfkemizi ifade etmek isterken kelimeleri yardıma çağırıyoruz.Ama kelimeler durağan değil, kendi geçmişlerinden bugüne ulaşıyorlar. 
Tınıları, çağrışımları zaman içinde değişiyor, toplumdan topluma farklı anlamlar ifade ediyorlar. Örneğin, bir dili biliyorum demek aslında o dildeki kelimeleri, çağrıştırdıkları anlamlarıyla yerli yerinde kullanıyorum demek. Bu nedenle zor. Dil her zaman değişiyor dönüşüyor, stabil değil. Bazı kelimeler kullanılmaya kullanılmaya paslanıyor ve ömürlerinin sonuna geliyor; başka dillerden kelimeler geliyor, türüyor, ürüyor hep bir devinim.   
Bütün bunları bana Oxford İngilizce Sözlüğü'nün nasıl meydana geldiğinin hikayesini konu edinen "Deli ve Dahi" filmi düşündürdü. Geçen yıl çekilen filmin başrollerinde Mel Gibson ve Sean Penn yer alıyor. 


O anlı şanlı sözlüğün arkasında gerçekten deli olmaları gereken insanlar var. Yapılacak, hayal edilecek iş değil. Düşünsenize İngiliz dilindeki tüm sözcükleri ve anlamlarını, tarihsel değişiklikleri ve etimolojileri içinde ele alarak bir araya getirmek. Sözcük atlamamaya çalışmanız gerekiyor, yüzyıllar içindeki değişimini takip etmeniz gerekiyor. Bunun için yazılmış bütün basılı eserler ele alınıyor vs. Gerçekten delice.  
Mel Gibson'ın canlandırdığı James Murray, nice başarısız denemeden sonra Oxford Sözlüğünü ortaya çıkaracak ekibin başına getirilir. Bunu yaparken de İngilizce konuşan herkesten katkı isterler. Ummadıkları katkı bir akıl hastanesinde tutulan Dr. Minor isimli birinden gelir. Minor, sözlük için yaklaşık 10 bin kelime gönderir. Unutmadan film yine bir kitap uyarlaması, kitap Simon Winchester'a ait. 

11 Temmuz 2020

Hayallerin Peşinde

Ya Hayaller Gerçek Olmazsa?

Modern Amerikan klasikleri arasında kabul edilen Richard Yates'in 1961 yılında yayımlanan Revolutinary Road kitabını, yönetmen Sam Mendes başarıyla sinemaya uyarlamış. Türkiye'de Hayallerin Peşinde olarak bilinen 2008 yapımı filmin başrolünde Kate Winslet ve Leonardo DiCaprio yer alıyor.

Erken bir dönemde "Amerikan Rüyası"nın sert sorgusunu içeren kitaba oldukça sadık kalan filmde, alıştığımız orta sınıf eleştirisinin ötesinde "hayal kurmaktan vazgeçersek bize ne olur" sorusuna da yanıt aranıyor.



Birbirlerine aşık olan Frank ve April, evlenip kurulu bir düzene geçerek iki de çocuk yaparlar. Frank, eskiden babasının çalıştığı tarım makinaları satan bir şirkette sevmediği bir işte çalışırken, oyunculuk hayalleri suya düşen April mutsuz bir ev kadınına dönüşür. April, birbirlerinden uzaklaştıklarının farkındadır, mutsuzdurlar. İçinde yaşadıkları dünya, mavi panjurlu şirin evlerine, bütün konforuna ve lüksüne karşın onları tatmin etmiyordur. April cesurca bir karar alır ve herşeyi bırakıp bir zamanlar Frank'ın hayali olan Paris'te yaşamalarını önerir. Evet Paris belirsiz ve bilinmeyendir, ancak yine de hayallerinin peşinden gitme şansıdır. Aldıkları bu karar, hiçbir zaman buna cesaret edemeyecek yakın arkadaşlarını ve komşularını rahatsız eder.


Film, "hayallerimiz elimizden alınırsa geriye ne kalır?" sorusunu merkeze alarak; aile olmak, anne ve baba olmak, başarı, kariyer ve bunlar için göze alabileceklerimizin bir dökümünü yapıyor. Dramatik şekilde hayal etmekten uzaklaşan bir çifti nelerin beklediğini ilmek ilmek örerken, elimizde kalan boşlukla baş etmenin ne kadar zor olduğunu gözler önüne seriyor.