unutulmaz filmler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
unutulmaz filmler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

07 Eylül 2020

Gözlerindeki Sır - El Secreto De Sus Ojos (2009)


Cumartesi günü Netflix'e yeni düşen "Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum"u izledim. Daha doğrusu izleyemedim. Başrolündeki şirin kadına rağmen sevmedim, beğenmedim, sonunu da getiremedim. 

Pazar günü ise isabetli bir seçim yaparak, 2009 yapımı başrollerinde harika Ricardo Darin ve bence büyüleyici Soledad Villamil'in oynadığı polisiye-gerilim türündeki Gözlerindeki Sır'ı izledim. Arjantin-İspanya ortak yapımı film, adalet kavramına odaklanarak yargı sistemi, suç-suçlu ilişkisini, devletin karanlık ilişkilerini (esasen faşist bir yönetim biçimi altında adaleti) sorguluyor. 

Arjantin bazı açılardan bize çok benziyor. (Örnek çok da en bilineni 1976-83 yılları arasında ülkenin yönetimine el koyan askeri rejim sırasında kaybolan/kaybedilen çocukları için 43 yıldır Devlet Başkanlığı Sarayı önünde toplanan Plaza de Mayo anneleri gibi...)

Filmin konusu...

1999 yılında artık emekli olmuş eski savcılık müfettişi Benjamin Esposito, 1974 yılındaki bir tecavüz-cinayet davasını zihninde ve duygularında bir türlü kapatamaz ve bununla ilgili bir roman yazmaya karar verir. Davayı aklından atamayan tek kişi Benjamin de değildir üstelik. Cinayet-tecavüze kurban giden gencecik kadının kocası,  o dönem birlikte çalıştıkları arkadaşları için de bu dava hayatlarında bir dönüm noktasıdır çünkü adalet tecelli etmemiştir. 

Böyle kabaca anlatılınca filmin inceliklerini sezmek çok zor oluyor, ancak filmin çok usta işi olduğunu söyleyebilirim. Zamanında da kazanılmadık ödül bırakmamış zaten. 

Filmin çok etkileyici sahneleri var: 

Stadyum sahnesi bunlardan biri... Bir diğeri başkahramanın "korkuyorum" notu... bir başkası asansör sahnesi... enfes... ipucu vermeden bunları anlatmak çok zor vesselam, izlemediyseniz izleyin. 


31 Temmuz 2020

Amadeus

İş zamanı arzu edilen uyku, bayram sabahı kaçar. Kaçınca da uzun süredir izlenmeyi bekleyen Amadeus izlenir. 

Müzik tarihinin en büyük dehalarından biri olan Mozart'ın hayatını konu edinen film, 18. yüzyıl Viyanası'nda beyaz perukluların, korsajlı elbiseli  kadınların, aşırılıkların arasında bizi opera, müzik, sanat dolu bir atmosfere götürüyor. 


Filmde, deha Mozart'ın günlük yaşamındaki tutarsız karakterine, savruk yaşam tarzına, zaman zaman otorite ile alaya varan ilişkisine odaklanıyoruz. Rakibi Saray Müzisyeni Antonio Salieri'nin kıskançlıkla ördüğü tuzaklara rağmen Mozart eserlerini üretmeye devam eder. Zaman zaman imparatorun öfkesine ve sansürüne de uğrayan eserleri, hak ettikleri takdiri görmese ve Mozart'ı umutsuzluğa ve ekonomik iflasa sürüklese de Salieri başta olmak üzere birçokları onun dehasının farkındadır. 

Hem kulağa hem göze hitap eden, oldukça coşkulu Amadeus, film olarak tam not verilecek bir yapıt, ancak sanat eserleri belgesel nitelikte değiller. (Tarihi diziler, filmler üzerinden öğrenmek isteyenler için büyük bir handikap :) Amadeus, kurgusuyla çok başarılı bir yere otursa da unutmayalım gerçek bir Mozart portresi sunmaktan oldukça uzak bir yapıt. 

Mozart gerçekte çok küçük yaşlarda ortaya çıkan dehasıyla Avrupa'nın klasik müzik anlamında en büyük eserlerinin üretildiği başta İtalya olmak üzere birçok ülkesini dolaşmış, birbirinden ünlü sanat adamları eserlerini dinlemiş, onlarla çalışmış, dehasının üzerine disiplinli çalışmasını da koyarak eserlerini kılı kırk yararak emek emek üreten bir besteciydi. Yaşamındaki mali sıkıntıları da anlatıldığı kadar derin ve uzun soluklu yaşamadı. Mozart'ın hayatında Saray Müzisyeni Salieri ile yaşadığı rekabet varsa bile çok büyük önem taşımadı.Filmin yapımcılarının da ifade ettiği gibi, filmin senaryosuna ilham veren asıl hikayenin Habil ile Kabil çekişmesi olduğunu da not düşelim.

08 Temmuz 2020

Fargo



İnsanın fiziki varlığının ötesinde bitmeyen bir kendini ifade çabası, kendini ifade etme çabası içinde kendine yolculukta yol alanlar, alamayanlar… Bana göre insanın yapıp ettiklerinin, başardıklarının, başaramadıklarının neredeyse tamamı bundan ibaret. İç yolculukta ilerleyip henüz ifade aşamasına gelmemekle birlikte benim yoluma denk düşenlerle buluşmak da hayatı anlamlandırma vesilesi. Sevdiğim filmleri, kitapları yeniden okumayı bundan seviyorum. Yenileri içinse anahtar kelime: merak J ve onların bir kısmı da bu yolculuğa dahil oluyor sonrasında.


Coen kardeşlerin karanlık, vahşi suç dramaları içinde en çok sevdiğim Fargo olabilir. Gerek yarattığı beyaz, kristalize, sağır oda görünümlü atmosfer, gerek müziği düş gücümü her seferinde uyarıyor. “Kimseye zararı olmayacak” küçük hesaplar peşindeki vasat insanın planlarının, “ya bir şeyler ters giderse o zaman ne olur” fikriyle çarpışmasıyla ortaya çıkan filmin bitmeyen ince gerilimi, buna karşılık alttan alta akan muzipliği beni mest ediyor.



1996 yapımı film ABD’nin Kanada sınırındaki Dakota Eyaleti’nin en büyük şehri Fargo’da geçiyor. Fargo aklımda o kadar kar kışla özdeşleşmiş ki, şehrin internet sitesine girip bakınca aslında yaz mevsimi de yaşandığını görüp şaşırdım J  Ha unutmadan müzikler Carter Burwell’ınmış, enfes değil mi?