Marc Chagall’ın henüz 34 yaşında tamamladığı (97
yaşında öldüğü düşünülürse, hayatının sadece üçte biri) otobiyografisi Hayatım,
çocukluğunu, ailesini, eşi Bella’ya olan aşkını, tablolarını ve sanatını
anlatıyor.
Kübizm, Fovizm gibi pekçok sanat akımının altın
çağında Chagall, başlangıçta kabul görmekte zorlansa da hisleriyle kendi yolunu
bulmayı başarıyor. Doğduğu ve tablolarında sıkça resmettiği Belarus’un Vitebsk
şehri, Paris yılları, Berlin, Bolşevik Devrimi sonrası Rusya’da yaşadıkları da
otobiyografinin satırlarında yer buluyor.
Profesyonel bir kalem değil elbette Chagall, tam da böyle olduğu için kitabı okurken tabloları, renkleri, hissettirdiklerini zihnimizde canlandırabiliyor; birlikte yerçekime meydan okuyabiliyoruz.