Kısacık ama içime dokunan bir kitap okudum: Mahcubiyet ve Haysiyet
Elli yaşını geçmiş edebiyat öğretmeni Elias Rukla, Norveç'in Başkenti Oslo'da bir lisede 25 yıldır edebiyat öğretmenliği yapmaktadır. Gençliğinde "kelimelerle anlatılamaz" bir güzelliğe sahip eşi Eva Linde şimdilerde zarif hatlarını yitirmiş, biraz da şişmanlamıştır. Üvey kızı Camillia ise 18 yaşını doldurunca evden ayrılmış, kendi hayatını kurmuştur. Yakın arkadaşı Johan ise şimdi çok uzaklardadır.
Rukla, belli bir rutin ve durağanlık içinde yaşamını sürdürmekte, müfredatın belirlediği edebiyat eserlerini öğrencileriyle birlikte irdelemekte ve dışardan bakıldığında her şey seyrinde gözükmektedir.
Diğerlerinden farklı olmayan bir sabah işine giden ve derste Henrik İbsen'in "Yaban Ördeği" oyununu işleyen Rukla, belki de yılların getirdiği bir patlama yaşar; hayatı geri dönülemez biçimde değişir.
Dag Solstad ustalıklı biçimde "kendini okula ve evine hapsetmiş", toplum dışı ve yenik bir adam olan Elias Rukla portresini çiziyor. Rukla, yenilmiştir çünkü bir çağ kapanmış ve beraberinde Elias'ı da götürmüştür.
“Çok iyi eğitim almış
yetişkin bir adam, 25 yıldır masrafları kamu tarafından karşılanmak suretiyle
bu sınıfta oturuyor ve öğrencilerin sıkılıp sıkılmadıklarını dikkate almaksızın
ortak kültür mirasımıza ait edebi eserlerin bir bölümünü ders olarak işliyordu”
Mahcubiyet ve
Haysiyet/Dag Solstad
Çeviren: Banu Gürsaler
Syvertsen
Yapı Kredi Yayınları,
106 s.