Amor Towles etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amor Towles etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

07 Ekim 2021

Nezaket Kuralları - Amor Towles



"Francie'lerin avlusundaki tek ağaç ne çamdı ne de baldıran. Dallarından çıkan yeşil sap kümelerinin üstünde sivri uçlu yaprakları vardı. Bu yapraklar sürü sürü açılmış yeşil şemsiyeleri andırırlardı. Kimileri Tuba ağacı derlerdi buna. Tohumları nereye düşerse düşsün, oradan gökyüzüne erişmeye çalışan bir ağaç biterdi. Çevresi tahta perdeli arsalarda, bakımsız süprüntü kümelerinin arasında büyürdü ve betonda yetişen tek ağaç oydu. Gürdü ama yalnızca yoksul mahallerde biterdi ve insanı bıktıracak kadar çoktu."

Bir Genç Kız Yetişiyor, Betty Smith, Çeviren Nihal Yeğinobalı

Okuduğum kitaplar genelde zihnimden uçup gidiyor. Belki tortusu bir yerlerde kalıyordur, bilemiyorum. Çocukluğumda okuduğum Bir Genç Kız Yetişiyor kitabının girişindeki üstteki paragrafı hiç unutmamışım. Unutmamışım diyorum çünkü kitap yıllar yıllar sonra elime düştüğünde paragrafı şaşırtıcı ölçüde eksiksiz tamamladım zihnimden. 

Bu paragrafta geçen Tuba ağacı gerçekten çok tuhaf. Cennet ağacı olarak da biliniyor. Ters bir ağaç diye anlatılıyor. Hayali diyen de var. "Bütün zorluklara rağmen büyüyen ama insanı bıktıracak kadar çok olan" bu ağaç Bir Genç Kız Yetişiyor kitabında, Brooklyli yoksul Francie'yi simgeliyordu.  

Tuba Ağacı

Bütün bu lafı dolandırmalarımın sebebi elbette Nezaket Kuralları'nı anlatmak için. 1937'ler Manhattan'ında gencecik bir kadının, "Katey"nin hayata tutunma serüvenini anlatıyor kitap. Kitabı okurken hissettiğim "özellikle yaşamın çok başındaysan, her türlü zorluğa rağmen hayata tutunmak mümkün ve güzel bir hayat olasılığı da akıldışı değil" duygusu... Ve bahsettiğim her iki kitapta da bu his aynıydı. Adeta bir ruh komşuluğu var iki kitap arasında. 

Bazı kitaplar okunurken o kadar uzaklara götürüyor ki, acaba gittiğim o yerden dolayı mı yazarın maharetinden dolayı mı bu kadar sevdim bilemiyorum diye düşünüyorum. Nezaket Kuralları da benim için böyle bir kitap oldu; aldı götürdü uzaklara.  

13 Eylül 2020

Moskova'da Bir Beyefendi - Amor Towles


Moskova'da Bir Beyefendi, okurken onunla ilgilenmediğim için minnoş kızım Leyla'nın pek yüz vermediği ve hatta resmen tavır koyduğu benimse çok sevdiğim bir kitap oldu. 

550 sayfalık hacmine bakıp da ürkmemek lazım su gibi akıp geçiyor. 

Kont Aleksandr İlyiç Rostov, beş yıl önce yazdığı bir şiir yüzünden 1922 yılında suçlu bulunarak Moskova'da bir otelde ömür boyu göz hapsinde tutulma cezası alır. "İnsanın içinde bulunduğu koşullara hükmetmesi" gerektiğini düşünen Kont, aldığı bu ceza karşısında gözyaşı döküp yaşamının geri kalanını kahretmekle geçirmek yerine, içinde bulunduğu koşullara uyum sağlayarak kendine otelin sınırları içinde yeniden bir hayat kurar. 

Moskova'nın ve belki de Rusya'nın en ünlü oteli Metropol, Kont'un renkli kişiliği, aylak entellektüelliği ile dalga geçme beceresi, yemek, içkiler, giyim-kuşam ve akla gelebilecek her konudaki incelikli zevkleri ile büyür büyür ve onun ülkesi olur. 

Elbette Kont eski düzeni temsil eden aristokrasinin bir temsilcisi olarak geçen zamanın, değişen koşulların farkındadır. Çarlık Rejimi'nin yıkılmasına Sovyetler'in kuruluşuna tanıklık etmiş ve hala da değişen dünyayı gün gün izlemektedir. Geldiği sınıfa, aldığı eğitime ters gelen birçok değişim Kont'un alaycı eleştirilerinin hedefi olsa da bir yandan da koşullara uyum sağlamanın, hayatta kalmanın, hayattan keyif almanın ilmini öğretir bize. 

Otelin koridorlarında, yemek salonlarında, odalarda kimi zaman eşsiz güzellikte bir aktris çıkar karşısına kimi zamansa geçmişten gelen bir dostu ile gençliğine, anılarına gider. Bir bakmışsın ülkenin en önemli otelinde küçük bir kız çocuğunun peşine takılıp gizli gizli üst düzey toplantıları izler Kont, kimi zamansa mutfakta en güzel menüyü çıkarmaya çalışan aşçıbaşına akıl verir. 

Adım adım içinde bulunduğu koşullara hükmetmeyi başaran Kont'u izlerken, biz de onun keyifli hikayesine şahit olur kendimizi şanslı hissederiz.