18 Ocak 2021

Carol - Tuzun Bedeli - Patricia Highsmith


New York'da büyük mağazalardan birinde çalışan Therese ile alımlı, zengin, boşanmak üzere olan Carol'ın aşk hikayesi bu kitap. 

1950'lerin Amerikası'nda iki kadının birbirine duyduğu bu aşk, elbette pek çok zorlukla karşı karşıya kalır. Highsmith'in incelikle ve zarif bir biçimde bize ulaştırdığı duygulara karşın toplumun norm olarak gördüğü şeylerin dışına çıkanların illa büyük bedeller ödemek zorunda kaldığına bir kez daha şahit oluruz. Allahtan ödenmek zorunda kalınan bedellere rağmen karamsar bir kitap değil Carol. 

Zamanında, sanırım hoş kapağı ve Patricia Highsmith sevgim nedeniyle almışım kitabı. Bayadır da duruyordu. Yeni bir polisiye-gerilim okuyacağımı düşünmüştüm, aşk hikayesi çıktı içinden ama gerilimi eksik değildi. 

Kitabı basmak da güç olmuş, Highsmith kendisi anlatıyor kitabın sonunda. İlk kitabı Trendeki Yabancılarla belli bir beğeniye ulaşan ve Alfred Hitchcock tarafından sinemaya uyarlanan Highsmith, daha sonra Carol'ı yazmış ve yayıncısına vermiş. Yayıncı konusu itibariyle uygun görmemiş hatta"gerilim yazarı" imajına ters düşeceğini söylemiş. Başka yayınevlerinden de aynı yanıtı alınca başka bir isimle -Claire Morgan- kitabı bastırabilmiş Highsmith. Taa 1989 yılına kadar da kendi ismiyle basılmamış kitap. 

Kitaptaki öykünün temeli, yazarın kendi yaşadığı gerçek bir olaya dayanıyor. Kısa bir dönem tıpkı Therese gibi büyük bir mağazada tezgahtarlık yapmış o da. 

Kitabın bol Altın Küre ödüllü filmi de varmış. Alımlı, soğuk, havalı Carol'ı Cate Blanchett oynamış, bence tam isabet. 


11 Ocak 2021

Yapay zeka, sosyal medya, yeni gerçeklik…

Whatapp tartışmaları aldı yürüdü. Herkes kendince haklı olduğunu düşündüğü noktada konuyu anlayıp çözümlemeye çalışıyor. Uzun süredir üzerine konuşulacak bir mahremiyetimizin kalmadığını düşünenler kadar, “gizli” bilgilerinin ele geçirileceğini düşünenler de çok. Herkes çeşitli önlemler almakla meşgul. Bilgilerini Amerikalıların değil, Rusların işlemesini tercih edenler, direkt yetkililere mektup yazmak için yerli-milli bir şirketi tercih edenler vs..

Bütün bu tartışmaları pandemi ortamı içinde yürütüyoruz. Gitmek zorunda kaldığımız işlerimiz dışında çoğunlukla evdeyiz ve büyük oranda izoleyiz. Peki, son bir yılda ne olmuş dersiniz? Türkiye’de Instagram kullanıcı sayısı 6 milyon, Snapchat 2 milyon, twitter 1,6 milyon, Linkedin 1,1 milyon artmış. Yani bir yandan gizliliğimizin kalmadığına öfkelenirken bir yandan da bu girdaba gönüllü yeni kurbanlar eklemişiz. Bu yazıyı nerede yazıyorum, dıtt… bilemediniz doğru cevap Instagram J

Sosyal İkilem ismiyle Türkçe’ye çevrilen “Social Dilemma”yı izledim. Facebook, Google, Twitter, Intagram gibi sosyal medya devlerinin mutfaklarında çalışmış son derece akıllı mühendislerin, iş geliştirmecilerin “günah çıkarma” ayini gibi bir belgesel. Belgeselde şok edici bir gerçek yok, buna karşılık derli toplu dert anlatıyor. Bu akıllı insanlar, her birimizden daha fazla sosyal medyanın gerçekliğini biliyor ve fakat kendilerinin de itiraf ettiği gibi olay kontrolden çoktan çıkmış durumda.  

Bu insanların anlattığı, sosyal medya şirketlerinin bildiğimiz anlamda bilgilerimizi satmadığı ama daha kötüsünü yaptıkları yönünde. Davranışlarımızı, günlük rutinimizi, sevdiklerimizi, kaçındıklarımızı toplayıp işleyerek bir profil çıkarıyor ve bu profil artık bizi bir ürün haline getiriyor. Yani bedavaya elde ettiğimizi sandığımız sosyal medyanın ürünü haline geliyoruz.

Bir zamanlar yapay zekanın dünyayı ele geçireceğini anlatan bilimkurgu filmleri yapılırdı. Yapay zeka insanlar tarafından icat edilen, sonradan kontrolden çıkan kötü kalpli bir takım adamlardı filmlerde. Ne kadar da naifmişiz yine. Bugün geldiğimiz noktada anlıyoruz ki yapay zeka aslında bir metaformuş. Yapay zeka bizi yok edecek. Evet doğru. Ama sandığımız gibi meydan muharebesinde değil.  (büyüklerimiz ne kadar doğru söylemiş silah icat oldu mertlik bozuldu diye) Belgeseli izlerseniz, bunu manipülasyon ve propaganda yoluyla nasıl kolaylıkla yaptıkları da anlatılıyor. Günlük hayatta herhangi bir basit konuda bile artık çok net cephelere ayrılabildiğimizi ve kendi bulunduğumuz cepheyi hunharca savunduğumuzu gözünüzün önüne getirin. Sıcak bir örnek aşı konusunda yaşanıyor. Aşı karşıtları ve savunucuları gerçekten de çok farklı insanlar mı sizce?

“Gerçek çok sıkıcı. Yalan bilgiler, gerçek bilgilerden daha fazla şirketlere para kazandırdığı için böyle bir evren yarattık” Belgeselde aktarılan bilgilere göre, Twitter’da yalan haberler doğru haberlere göre 6 kat hızlı yayılıyor. Sahtesi gerçeğinde 6 kat avantajlıysa dünya ne hale gelir. Yalan yanlış kaynağı belirsiz haberler o kadar hızla yayılıyor ki, neyin doğru neyin yanlış olduğunu artık bilemeyecek hale geliyoruz ve işte yeni gerçeklik böyle kuruluyor. Covid sürecinde sıkça yaşandı bu durum. Kaynağı belirsiz bir sürü “haberimsi” saçıldı ortalığa. Karmaşada inanacak bir şey bulmak zor oluyor, sonuçta tümden reddetmek daha kolay geliyor hatta bazen insana.

Bütün bunların içinden nasıl çıkılacağına dair bir fikrim yok. Zaten böyle bir donanımım da yok. Sadece sonuçlarını görüyorum. Teknik etiği üzerine odaklanan "Center for Humane Technology"nin eş kurucusu ve başkanı, daha önce Google'da çalışan Tristan Harris’e göre, “neyin sorun olduğu konusunda hemfikir olmazsak mahvoluruz”


09 Ocak 2021

Ahitler - Margaret Atwood

Baskıcı, askeri bir diktatörlükle yönetilen Gilead'te tüm özgürlükler ortadan kalkmıştır. Kadınlar sadece doğurganlıklarına indirgenmiş, yönetici sınıf dışındaki tüm toplumsal katmanlar korkuyla sindirilip rejimin devamlılığı için çalışır hale getirilmiştir. 

Damızlık Kızın Öyküsü'nden devam ettiğimiz bu distopik hikayede Atwood, kendisi küçük etkisi büyük bir mum ışığı yakıyor. Bir rejim ne kadar baskıcı olursa olsun, duvarlardaki çatlaklardan sızan ışığın karanlık bir korku rejimini çözebileceğine olan inancımızı yeşertiyor. 

"Gilead nasıl yıkıldı?" sorusuna bir yanıt olan Ahitler'de, totaliter rejimlerin içten içe yıkıldığını anlatıyor bize Atwood. Üç farklı anlatıcı ve bakış açısıyla ilerleyen kitapta, keyifle Gilead'in çözülüşünü okuyoruz. 


05 Ocak 2021

Atmaca - Hikmet Hükümenoğlu


Lise son sınıf öğrencisi Ömer, edebiyata, filmlere, müziğe tutkun, arkadaşlarıyla kendi küçük dünyasında yaşayan bir çocuktur. Romanın açıldığı tarih olan 1995'te Ömer, lisenin bitmesini iple çekmekte ve yeni bir hayata başlamak için sabırsızlanmaktadır. 

-Tıpkı benim gibi-  kuponla ansiklopedi alınan, karışık kasetlerin doldurulduğu, Blade Runner'ların, Trevanian'ların döneminde çocukluğu geçen Ömer'in ailesi mütevazi, okumuş, tipik bir memur-öğretmen ailesidir.  

Ömer'i 1995'ten alarak 2019'a kadar getiririz. Bu süreçte, Ömer de ülke de ilişkiler de değişir, dönüşür. Değişmeyen tek şey "gerçek"tir demek isterdim ama gerçek kavramının kendisi bile değişerek sorgulanabilir hale gelir. 

Körburun ile tanıdığım Hikmet Hükümenoğlu'nu çok etkileyici ve sersemletici bulmuştum. Atmaca, hem daha sakin hem daha güncel bir okuma sunuyor bize. Körburun'a da ufak ufak selamlar yolluyor ama bir devam kitabı değil, sadece kaldığı yerden anlatıyor. 

01 Ocak 2021

2020 dökümü

2020 yılı için (kendime) bir döküm hazırladım. Ne yaptım ne ettim ileride bakarım diye. Ne yazık ki izlediğim filmlerin tamamını hatırlamıyorum bunu fark ettim, bu dökümü de bundan yapmaya karar verdim, diğerlerini de unutmayayım diye :)

Kitaplar: 

İskenderiye Dörtlüsü (Justine - Balthazar - Mountolive - Clea) Lawrence Durrel

Meselenin Özü - Graham Greene

Eşlikçi Kız - Nina Berberova

Bağlar - Domenico Starnone

Kağıt Ev - Carlos Maria Dominguez

Zorba - Kazancakis

Fındık Kabuğu - Ian Mc Ewan 

Kış Ortasında - Isabel Allende

Hepimiz Tamamen Kendimizi Kaybettik - Karen Joy Fowler

Kasiyer - Sayaka Murata

Günden Kalanlar - Kazuo Ishıguro

Keyif Evi - Edith Wharton

Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet - Thomas De Quincey

Beni Asla Bırakma - Kazuo Ishiguro

Üvey Kardeş - Lars Saabye Christensen

Naif. Süper - Erled Loe

Amerikana - Chimamanda Ngozi Adichie

Kıymetli Şeylerin Tanzimi - Sezen Ünlüönen

Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir - Selçuk Altun

Kayıp Çocuk Arşivi - Valeria Luiselli

İnsan Lekesi - Philip Roth 

Kapı - Magda Szabo

Kırık Ayna - Merce Rodoreda

Masumiyet ya da Özel İlişki - Ian Mc Ewan

Moskova'da Bir Beyefendi - Amor Towles

Mahcubiyet ve Haysiyet - Dag Solstad

Feneryolu Cinayetleri - Gencoy Sümer

Fener Balığı - Nuray Atacık

Trenin Tam Saatiydi - Heinrich Böll

Kitap Hırsızı - Markus Zusak

Japon Sevgili - Isabel Allende

Yetişkinlerin Yalan Hayatı - Elena Ferrante

Sinekli Bakkal - Halide Edip Adıvar

Mor Salkımlı Ev - Halide Edip Adıvar

Türk'ün Ateşle İmtihanı - Halide Edip Adıvar

Ev - Nermin Yıldırım 

Atmaca - Hikmet Hükümenoğlu 


Bağlar, Tamamen Kendimizi Kaybettik, Günden Kalanlar ve Ev en çok sevdiklerim diye not düşüyorum. Pekçok başka sevdiğim de var. Ama bir en bırakmak istedim. 

İskenderiye Dörtlüsü'nü zorlukla bitirdim. İçine giremedim ya da o beni almadı :)

Bu seneye kadar dizi izleme adetim yoktu, pandemiyle hayatıma girdi. İzleyip aklımda kalanları yazıyorum. 

Good Place

Dead To Me

Marcella

Vikings

Unortodoks

Rita

Bir Başkadır

Crown


Filmler de şöyle: 

Maudie

Kraliçe

Toskana Güneşi'nin Altında

Amadeus

Edebiyat ve Patates Turtası Derneği

İki Papa

Deli ve Dahi

Birdman veya Cahilliğin Umulmayan Erdemi

Hayallerin Peşinde

Fargo

9 Kere Leyla

Gözlerindeki Sır - El Secreto De sus Ojos