29 Mayıs 2021

Katedral - Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz - Raymond Carver


Bu iki kitabı okudum deyip konuyu kapatmak isterdim çünkü Carver'ın yazdıkları üzerine konuşmak zor.  

Çok küçük yaşta evlenip iki çocuğun sorumluluğunu alan, ailesini geçindirmek için hademelik, servis elemanlığı, benzincilik gibi akla gelen her işte çalışan Carver'ın, öykülerinde bu arka planı sezmek mümkünken, Iowa'da devam ettiği ünlü yazarlık okulu ve sonrasındaki akademik hayatı neredeyse öykülerinde hiç yer almıyor. Ya da bana öyle geliyor. 

Öykülerdeki kişiler hiç aceleleri olmadan, uzun çekim sahneleri olan bir filmdeki gibi dakikalarca konuşuyor. Bir an hiçbir şey olmadığı hissine kapılıyorsunuz. Ama oluyor. Üstelik de olanlar sarsıcı, sorgulatıcı, çoğu zaman ürkütücü. Bunları okuduklarımızdan çok yazarın bize sezdirdikleriyle kavrayabiliyoruz. Carver'ı biraz meşakkatli yapan da bu. Eğer başı sonu belli şeyler okumaya alışıksanız Carver biraz gerilimli bir okuma vaat ediyor. Carver'dan zevk alabilmek için zaman ve üslubu kavramak gerekiyor. Sonuçta ben bağlandım kendisine. Böylece Katedral'den sonra Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz kitabını da okudum.  

Sonuçta okuyun diyeceğim ama ilk birkaç öyküyü okuyup da bir boşluk hissi duyarsanız bana kızmayın. Okumaya devam edin :) 

12 Mayıs 2021

4 Hane 1 Teslim - Eyüp Aygün Tayşir


Teneke Mahallesi'nde başlayan dört hane değiştirip türlü hallere düşen Sabri'nin, Nalan'ın, Baki'nin, Muhlise Hanım'ın, Raşit Bey'in hikayesi 4 Hane 1 Teslim... Şehrin kıyısında tutunabilmek için onca güç sarf ettikten sonra inancıyla aklının arasında sıkışıp tam aklında karar kılmışken başına gelenleri anca mucizelerle açıklanabileceğine ikna olan ahalinin kitabı biraz da.  

Naif hikayesini, tatlı dilini pek beğendiğim 4 Hane 1 Teslim'in son bölümü biraz didaktizme teslim olmuş gibi gelse de son 15 sayfanın kusuru olmaz diyorum. 


02 Mayıs 2021

Algernon'a Çiçekler - Daniel Keyes


Çok düşük IQ seviyesi ile dünyaya gelen Charlie, bilim adamlarının bu durumdaki insanların zeka seviyelerini artırmak için üzerinde çalıştıkları bir deneye "denek" olarak dahil olur. Daha önce bu deneyin bir parçası olan kobay faresi Algernon, onun bir adım önünde bu deneyin ilk canlı deneğidir. 

Charlie'nin macerası, insanın bilgiyle ilişkisi, hayatın anlamı gibi çok temel konularda biz okuyuculara derin derin düşünme imkanı sunuyor. 

Romanın anlatım dili yalın, konular derin... Şaşırtıcı, keyifli bir kitaptı. 
 

25 Nisan 2021

Agnes Varda haftasonu

Fransız Yeni Dalga akımının büyükannesi olarak bilinen Agnes Varda ile dolu bir hafta sonu geçirdim.

Agnas Varda'nın filmleri, belgeselleri yeni anlatım tarzları, teknik yenilikler ve eşsiz bir görsel bakış içeren denemelerle dolu. İlk mesleği olan fotoğrafçılık da bunda etkili. 

İlk olarak Agnes Varda'nın otobiyografik-belgeseli "Agnes Varda'yı Anlatıyor"unu izleyince, gerisi de geldi. Mutluluk (film), Cleo 5'den 7'ye (film) ve Toplayıcılar (belgesel) hepsi muhteşem.



 


































23 Nisan 2021

Kral Oidipus - Antigone - Sophokles

 



Katıldığım edebiyat atölyesi sayesinde hiç dolaşmadığım yerlerde dolaşıyorum. Bu sefer de trajedya okuyoruz. 
Konusunu hepimizin az çok bildiği Kral Oidipus ve Oidipus'un kızı Anigone'nin Oidipus'un ölümünün ardından yaşadıklarını anlatan Antigone.

Freud'un Oidipus Kompleksi teorisini, bu trajedyayı okuduktan sonra değil Shakespeare'in Hamlet'ini izledikten sonra kurduğu düşünülüyor.  

Kafamız o kadar çorba ki, şu iki trajedyayı okurken bile, aklımdan, "bundan binlerce yıl önce köleli toplumda yazılan bir trajedyada Kral'a insaflı, adaletli, vakur, kin tutmayan, mütevazi olmasını öğütleyen Sophokles şimdi yaşasaydı, bunları diyemezdi" gibi düşünceler geçiyor. 

90 yıl yaşayan 100'e yakın trajedya yazan, buna karşılık bunlardan çok azı günümüze ulaşan Sophokles, bir yurttaş olarak bize uzak uzak diyarlardan öğütler veriyor. 







21 Nisan 2021

Anayurt Oteli - Yusuf Atılgan


Efendim, gayet başarılı film uyarlamasından olacak; Anayurt Oteli'ni okumamıştım bunca zamandır. Ne yalan söyleyeyim kayıp büyük. 

Küçük bir Anadolu kasabasındaki Anayurt Oteli'nin katibi Zebercet, bir düşün peşine takılıp yıllarca bastırdığı bütün duygularla başbaşa kalır. 

Yusuf Atılgan'ın yarattığı karakter o kadar canlı, detaylar o kadar alt üst edici ki, kasılma, öfke ve merak karışımı bir sersemleme ile kitabı okudum. Geç oldu ve biraz güç oldu ama değdi. 

17 Nisan 2021

Acele Etme Çabuk Ol - Aydın Boysan


Aydın Boysan'ın sözünü tuttum; acele etmedim çabuk oldum, kısacık bir zamanda okudum kitabını. 

1921 doğumlu Boysan'ın doğduğu şehir İstanbul'un 1950'ler bu yana yağmalanışına şahitliği, gezdiği ülkeler, şehirler, -olmazsa olmaz- içki adabına ilişkin düşünceleri, mizah, Bektaşilik gibi pekçok konudaki bakış açısını içeriyor kitap. 

Sohbet eder gibi akıp gidiyor sayfalar da. Sonlara doğru artan tekrarlar için bir editöryel müdahale eksikliği hissettim sadece. 


16 Nisan 2021

Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz - Melisa Kesmez


Öykü okuma konusunda çok iyi olduğum söylenemez. Galiba romanın çok sesli, çok kişili yapısı daha çok sarıyor beni. Katıldığım bir atölye sayesinde yeni yeni çabalıyorum. Melisa Kesmez'i bir arkadaşımın tavsiyesiyle okudum. Mutlu, umutlu, naif buna karşılık alabildiğine derin gözleme dayanan öyküler. Ben sevdim. 

13 Nisan 2021

Metin Abi'ye...

Eğer bu bir veda yazısı olsaydı, yüreğim yetmezdi. Ama veda etseydim sana Metin Abi, bunu bilirdim eminim. Gülümsemen gözümün önüne gelip de şu an tebessüm ediyorsam, bu olsa olsa bir saygının ifadesi yazısıdır, başka ne olacak?

Bulunduğu yeri aydınlatan, herkese kolu kanadı yeten çok az insan var. Biri de benim payıma düştü, ne şanslıyım. Hiç mi sekmez bilmiyorum, ya telefonun ucunda ya onca işinin ortasında bir masanın başında. Nerden bilir, nasıl hisseder dara düştüğünü insanın, bunun da hikmetinden sual olunmaz.

Fazla eli açık, fazla vicdanlı, fazla yufka yürekli bulur; kendini hep ihmal ettiğini düşünür, söylerdim de bunu ona. Baya dırdır ederdim. Tatlı tatlı didişirdik. Beş benzemez onca insanı bir araya getirir; herkesin nerde, ne koşulda olduğunu bilir; sorar, arar, küsmez, darılmaz, sabreder, dinler ve kendi de anlatırdı hikayelerini. 

Hem koskocaman bir yürek; hem muzip küçük bir çocuk. Hem “ne olursa olsun arkandayım” diyen bir güven hem yiyelim içelim eğlenelim diyen bir neşe… Hem rakamları evirip çevirerek oynamayı seven küçük bir yaramaz hem kim bilir nerelerden topladığı hikayeleri anlatan bir dede… 

Metin Abi, biz seni çok sevdik. Sen de bizi, hepimizi o yüreğe sığdırdın.

Kağıt Ev - Carlos Maria Dominguez


 

Kağıt Ev'i, Beliz Güçbilmez atölyesi için ikinci kez okudum. İtiraf edeyim ilkinde dikkatimi çok vermeden okuyup geçmişim. İkinci okuyuşum kitabı daha derinlemesine anlamama yardımcı oldu. 

Kağıt Ev, kitap tutkunlarının çok seveceği kısa bir novella. Cambridge Üniversitesi'nde Hispanik Diller Profesörü olan Bluma Lennon'un, Emily Dickinson'un bir şiirini okurken bir arabanın altında kalmasıyla başlıyor kitap. Bluma'nın ölümünden sonra genç asistanına gelen meçhul bir kitap ve bu kitabın geliş nedeninin peşine düşen biz okuyucular, kitap tutkusu, kütüphaneler, yazarlarla kurulu bir hikayenin içine buyur ediliyoruz. 

Kağıt Ev kitap okumayı seven herkesi öyle ya da böyle içine alacak, meraklandıracak, keyiflendirecek bir kitap. 

04 Nisan 2021

Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerine - Olga Tokarczuk




Janina, Polonya'nın ücra bir köyünde bekçilik, öğretmenlik ve çevirmenlik yaparak yaşamını sürdürmektedir. Hayatında pek az insana yer vardır. Hayvanlar ve astroloji insanlardan çok daha fazla yer kaplar. Janina'nın verdiği isimle komşusu Koca Ayak'ın ölü bulunması, bu ıssız ve sakin yerin iklimini bir anda değiştirir. Bu gizemli cinayet sonrasında gelen olayların sadece habercisidir.  

Kitabın olay örgüsünü kısaca özetlemeye çalıştım. Ama kitap çok çok daha fazlası... 

İnsanlar uzun süredir dünyanın efendisi olduklarını düşünüyorlar. Tek tanrılı dinler de sonraki yüzyıllarda gelişen hümanizm de içinde bulunduğumuz postmodern zamanlar da adeta insanın konfor alanının genişletilmesi için birbiriyle yarışıyor. İcatlar, teknoloji insanlığın refahı için seferber. Hayvanlar zaten çoktaan insanlara yararlı olanlar ya da olmayanlar olarak kategorileştirilmiş durumda. Bu uzun bir süredir böyle elbette. Ancak bütün bu çaba, enerji ve seferberlik halinin sonucu insanlar açısından bakıldığın bile koca bir sıfır. 

İnsanlar kendi elleriyle yarattıkları bu dünyada mutsuz, umutsuz, eşitsiz. En temel açlık, yoksulluk sorununu çözmekten bile aciz şu anda. 

Bütün bunların kitapla ilgisi mi ne? 

Kitap aslında bize sayfalar boyunca çok temel bir şeyi anlatmaya çalışıyor. Esasında tıpkı hayvanlar, bitkiler ve diğer canlılar gibi doğanın bir parçası olan insan bunu bir süredir unuttu. İnsan, doğanın da hayvanların da birbirinin de efendisi olarak görmeye başladı kendini. Ve bu düşünce insanın sonunu getirdi. 

Konusu itibariyle kitabı, sakinlikle esenlikle okumamın mümkün olmadığını biliyordum. İnsanların, kendilerince kendilerinden zayıf gördükleri çocuklara, hayvanlara , engellilere, kadınlara davranış biçimini tartışmaya konuşmaya gerek yok. Günlük hayatta sık sık hayvanları sevdiğiniz, onlara isimler verdiğiniz, onlara "kızım" "oğlum" dediğiniz için yadırganan "kadınlardansanız", sizin de sakin bir okuma gerçekleştirmeniz mümkün değil. Ava meraklı bir grup insanı dinlerken midenizin bulanmasını engelleyemiyorsanız yine sakin olmanız mümkün değil. Zavallı biçimde kendini tertemiz, her tür börtü böceği, kediyi köpeği pis zanneden insanlara şahit oluyorsanız yine kitabı okurken sakin olmanız mümkün değil. Zulümleri sessiz bir tefekkürle karşılayıp kadere bağlayanlara şahit oluyorsanız, yine sakin kalmanız mümkün değil. 

Ama her zulmün bir sonu var. Doğa payını geri alıyor. Bunu bazen gözle görülmeyecek kadar küçük canlılarla bazen değişen iklimler yoluyla bazen kıtlıkla bir denge oluşuncaya kadar sürdürecek. 

Kitabı okurken yaşadığım didişmelere rağmen karanlık, gizemli yer yer polisiye tatlar bırakan okuma zevkini bir tarafa koyuyorum. Yer yer mizaha da başvuran satırlardan sonsuz keyif aldım. Evet ben belki şu an bir Janina değilim ama iyi bir adayım! O yüzden Janina'nın duygularını, olayları yargılayış biçimini ve içimdeki paralellikleri irkilerek okudum. 

Son bir not. Daha önce Olga Tokarczuk'un Koşucular kitabını okumaya çalışmış, ancak ilerleyememiştim. Bu okumadan sonra belki bir şans daha veririm. Ama diğer kitaplarını kesinlikle alacağım. 

Bunlar da kitaptan: 

"Hayvanlar yaşadıkları ülke hakkında gerçekleri gösterir"

"Doğanın bakış açısına göre, hiçbir yaratık yararlı ya da yararsız değildir. Bu insanlar tarafından yapılan aptalca bir ayrımcılıktır"

Kitaptaki rahibin ağzından dinlediğimiz ancak internetten toplanan av papazlarına ait gerçek bir vaazdan: 

"Hayvanlara insanmış gibi davranmak yanlıştır. Günahtır. Tanrı hayvanlara, insanların hizmetinde, daha alt bir sınıf vermiştir"


01 Nisan 2021

Mavi Kolye - Gencoy Sümer


Gencoy Sümer'den Feneryolu Cinayetleri'nin ardından yeni bir Kerim Ülkü polisiyesi... 
Bu kez, Karadeniz'in şirin kasabası Filyos'tayız. Zengin işadamı İhsan Bey'in davetiyle tesadüfen kasabada olan özel dedektifimiz Kerim Ülkü de Mavi Kolye'de işlenen cinayet için işbaşında. 

Kitap boyu, bir yandan bizi katile götürecek ipuçlarını toplarken bir yandan da tarihi antik çağlara uzanan Filyos'da tarihi eser kaçıkçılarının, borsa spekülasyoncularının, rant için doğayı katleden acımasız para avcılarının peşine düşeriz. Yine heyecanlı yine güzel bir polisiye... Kitap bittiğinde en çok Filyos'ta güneşin batışını görmek istedim. 


20 Mart 2021

Kahvaltı Sofrası - Defne Suman



Kahvaltı Sofrası, blogunu takip ettiğim Defne Suman ile tanışma kitabım oldu. 

Kimlik ve toplumsal hafızanın işlendiği roman, bence aynı zamanda bir mekanlar kitabı. Kitabın büyük bir bölümü Büyükada'da, Ada'ya yerleşik bir ailenin gözünden anlatılırken, Beyoğlu, Kurtuluş, Taksim, Kelebekler Vadisi hikayenin diğer mekanları arasında yer alıyor. 

Gelelim konuya... 

Büyükada'nın köklü ailelerinden birine mensup tanınmış ressam Şirin Saka'nın 100. yaş günü kutlaması için bir araya gelen aile üyeleri üzeri toz tutmuş aile geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalır. Ailenin geçmişi, aynı zamanda Türkiye'nin yakın tarihinde yaşanmış büyük bir acıya da ayna tutar. 

Büyükada'daki konakta bir araya gelen Şirin Saka'nın torunları Nur ile Fikret, Fikret'in delidolu kızı Selin, Nur'un eski sevgilisi aynı zamanda yakın dostu gazeteci Burak Gökçe, konağın emektarı Sadık Usta ve hayatta olmadığı için sofrada bulunamayan ailenin diğer üyeleri hep birlikte bir yapbozun parçalarını oluşturarak geçmişle yüzleşirler. 

07 Şubat 2021

Kapak Kızı - Yeşil Peri Gecesi - Osman Ayfer Tunç


Kapak Kızı

Şebnem'in bir derginin kapağındaki çıplak pozları, Ankara'dan İstanbul'a giden bir yolcu trenine bomba gibi düşer. 

Bankacı Ersin, radyocu Selda ve yemekli vagonun garsonu Bünyamin, Şebnem'in fotoğraflarından farklı şekilde sarsılır. Her biri, Şebnem'e ayrı bir rol biçer. Aslında kendi durdukları yerden kendi içlerine bakarlar. Bir genç kızın bedeni üzerinden dönen bu hesaplaşmada onun -şimdilik- sesini duyamayız.



Yeşil Peri Gecesi

Kapak kızı Şebnem'dedir artık söz. Şebnem, hem Phoenix Dergisi'nin kapağını süslediği o fotoğrafın hikayesini hem de çocukluktan başlayarak yaşamını anlatır. "Güzellerin talihi çirkin olur" dedirtecek bu hikayede, Şebnem haklılığının peşinde değildir, sevilmenin peşindedir daha çok. Olan biten düşünüldüğünde Şebnem belki de kurbandır ama boyun eğmeye niyetli, uysal, silik bir kurban olması mümkün değildir.



Osman

Bu kez Şebnem'in kocası Osman'ı dinleriz. Bir yandan 24 yaşından bu yana tuttuğu günlükleri okuruz diğer yandan da onu tanıyanlar anlatır Osman'ı. 

Entelektüel yatırımı fazla, yaşam gustosu gelişmiş, kültürlü, zevkli Osman'ın ne yazık ki hayatta kalma pratiği yok denecek kadar azdır. Elitist, disiplinli profesör babasının gölgesinde içimizi acıtacak kadar ezilen Osman ile başlangıçta empati kurmamak mümkün değilken, hayattaki tavırsızlığı, mirasyediliği, savurganlığı, lüks bir yaşamdan taviz vermemek için görmezlikten geldiklerini öğrenince de öfkeye kapılmaktan kendimizi alamayız.   

Aralarında en az 10 yıl olacak şekilde yazılmış bu üç kitabı peş peşe okudum. Bağımsız okunabilirler ama tekil okunduklarında bu keyfi vereceklerini zannetmiyorum. O yüzden üçünü de sırayla okuyun derim. 

18 Ocak 2021

Carol - Tuzun Bedeli - Patricia Highsmith


New York'da büyük mağazalardan birinde çalışan Therese ile alımlı, zengin, boşanmak üzere olan Carol'ın aşk hikayesi bu kitap. 

1950'lerin Amerikası'nda iki kadının birbirine duyduğu bu aşk, elbette pek çok zorlukla karşı karşıya kalır. Highsmith'in incelikle ve zarif bir biçimde bize ulaştırdığı duygulara karşın toplumun norm olarak gördüğü şeylerin dışına çıkanların illa büyük bedeller ödemek zorunda kaldığına bir kez daha şahit oluruz. Allahtan ödenmek zorunda kalınan bedellere rağmen karamsar bir kitap değil Carol. 

Zamanında, sanırım hoş kapağı ve Patricia Highsmith sevgim nedeniyle almışım kitabı. Bayadır da duruyordu. Yeni bir polisiye-gerilim okuyacağımı düşünmüştüm, aşk hikayesi çıktı içinden ama gerilimi eksik değildi. 

Kitabı basmak da güç olmuş, Highsmith kendisi anlatıyor kitabın sonunda. İlk kitabı Trendeki Yabancılarla belli bir beğeniye ulaşan ve Alfred Hitchcock tarafından sinemaya uyarlanan Highsmith, daha sonra Carol'ı yazmış ve yayıncısına vermiş. Yayıncı konusu itibariyle uygun görmemiş hatta"gerilim yazarı" imajına ters düşeceğini söylemiş. Başka yayınevlerinden de aynı yanıtı alınca başka bir isimle -Claire Morgan- kitabı bastırabilmiş Highsmith. Taa 1989 yılına kadar da kendi ismiyle basılmamış kitap. 

Kitaptaki öykünün temeli, yazarın kendi yaşadığı gerçek bir olaya dayanıyor. Kısa bir dönem tıpkı Therese gibi büyük bir mağazada tezgahtarlık yapmış o da. 

Kitabın bol Altın Küre ödüllü filmi de varmış. Alımlı, soğuk, havalı Carol'ı Cate Blanchett oynamış, bence tam isabet. 


11 Ocak 2021

Yapay zeka, sosyal medya, yeni gerçeklik…

Whatapp tartışmaları aldı yürüdü. Herkes kendince haklı olduğunu düşündüğü noktada konuyu anlayıp çözümlemeye çalışıyor. Uzun süredir üzerine konuşulacak bir mahremiyetimizin kalmadığını düşünenler kadar, “gizli” bilgilerinin ele geçirileceğini düşünenler de çok. Herkes çeşitli önlemler almakla meşgul. Bilgilerini Amerikalıların değil, Rusların işlemesini tercih edenler, direkt yetkililere mektup yazmak için yerli-milli bir şirketi tercih edenler vs..

Bütün bu tartışmaları pandemi ortamı içinde yürütüyoruz. Gitmek zorunda kaldığımız işlerimiz dışında çoğunlukla evdeyiz ve büyük oranda izoleyiz. Peki, son bir yılda ne olmuş dersiniz? Türkiye’de Instagram kullanıcı sayısı 6 milyon, Snapchat 2 milyon, twitter 1,6 milyon, Linkedin 1,1 milyon artmış. Yani bir yandan gizliliğimizin kalmadığına öfkelenirken bir yandan da bu girdaba gönüllü yeni kurbanlar eklemişiz. Bu yazıyı nerede yazıyorum, dıtt… bilemediniz doğru cevap Instagram J

Sosyal İkilem ismiyle Türkçe’ye çevrilen “Social Dilemma”yı izledim. Facebook, Google, Twitter, Intagram gibi sosyal medya devlerinin mutfaklarında çalışmış son derece akıllı mühendislerin, iş geliştirmecilerin “günah çıkarma” ayini gibi bir belgesel. Belgeselde şok edici bir gerçek yok, buna karşılık derli toplu dert anlatıyor. Bu akıllı insanlar, her birimizden daha fazla sosyal medyanın gerçekliğini biliyor ve fakat kendilerinin de itiraf ettiği gibi olay kontrolden çoktan çıkmış durumda.  

Bu insanların anlattığı, sosyal medya şirketlerinin bildiğimiz anlamda bilgilerimizi satmadığı ama daha kötüsünü yaptıkları yönünde. Davranışlarımızı, günlük rutinimizi, sevdiklerimizi, kaçındıklarımızı toplayıp işleyerek bir profil çıkarıyor ve bu profil artık bizi bir ürün haline getiriyor. Yani bedavaya elde ettiğimizi sandığımız sosyal medyanın ürünü haline geliyoruz.

Bir zamanlar yapay zekanın dünyayı ele geçireceğini anlatan bilimkurgu filmleri yapılırdı. Yapay zeka insanlar tarafından icat edilen, sonradan kontrolden çıkan kötü kalpli bir takım adamlardı filmlerde. Ne kadar da naifmişiz yine. Bugün geldiğimiz noktada anlıyoruz ki yapay zeka aslında bir metaformuş. Yapay zeka bizi yok edecek. Evet doğru. Ama sandığımız gibi meydan muharebesinde değil.  (büyüklerimiz ne kadar doğru söylemiş silah icat oldu mertlik bozuldu diye) Belgeseli izlerseniz, bunu manipülasyon ve propaganda yoluyla nasıl kolaylıkla yaptıkları da anlatılıyor. Günlük hayatta herhangi bir basit konuda bile artık çok net cephelere ayrılabildiğimizi ve kendi bulunduğumuz cepheyi hunharca savunduğumuzu gözünüzün önüne getirin. Sıcak bir örnek aşı konusunda yaşanıyor. Aşı karşıtları ve savunucuları gerçekten de çok farklı insanlar mı sizce?

“Gerçek çok sıkıcı. Yalan bilgiler, gerçek bilgilerden daha fazla şirketlere para kazandırdığı için böyle bir evren yarattık” Belgeselde aktarılan bilgilere göre, Twitter’da yalan haberler doğru haberlere göre 6 kat hızlı yayılıyor. Sahtesi gerçeğinde 6 kat avantajlıysa dünya ne hale gelir. Yalan yanlış kaynağı belirsiz haberler o kadar hızla yayılıyor ki, neyin doğru neyin yanlış olduğunu artık bilemeyecek hale geliyoruz ve işte yeni gerçeklik böyle kuruluyor. Covid sürecinde sıkça yaşandı bu durum. Kaynağı belirsiz bir sürü “haberimsi” saçıldı ortalığa. Karmaşada inanacak bir şey bulmak zor oluyor, sonuçta tümden reddetmek daha kolay geliyor hatta bazen insana.

Bütün bunların içinden nasıl çıkılacağına dair bir fikrim yok. Zaten böyle bir donanımım da yok. Sadece sonuçlarını görüyorum. Teknik etiği üzerine odaklanan "Center for Humane Technology"nin eş kurucusu ve başkanı, daha önce Google'da çalışan Tristan Harris’e göre, “neyin sorun olduğu konusunda hemfikir olmazsak mahvoluruz”